13 Eylül 1999 yılında Türkiye İstanbul depreminin etkilerini üzerinden atamamışken; Şehriban Coşkunfırat cinayeti ile sarsılmıştı. Ancak bu cinayeti diğerlerinden ayıran en belirleyici unsur cinayetin bir çeşit satanizm ayinleri ve satanizm inançları gereği işlenmesi olmasıdır. Bu özelliği ile Şehriban Coşkunfırat cinayeti Türkiye’de ilk satanizm cinayeti olarak da anılmaktadır. 1990 yılların sonlarına doğru tekrar gittiğimizde satanizmin her geçen gün arttığı ve hatta bu inanca sahip kişilerin sıklıkla benzer ayinler düzenledikleri bilinmektedir.
Şehriban Coşkunfırat’ın da bu ayinler sırasında katledilmiş olduğu bilinmektedir. Olayın üzerinden yaklaşık 24 yıl geçmesine rağmen olay hala gizemini korumakta ve 1999 yılından bu yana Şehriban Çoşkunfırat cinayeti hakkında türlü türlü teoriler ortaya atılmaktadır. Edinmiş olduğumuz bilgiler özellikle mahkeme zabıtlarına yansıyan ve cinayet zanlılarının ifadeleri; Engin Arslan, Ömer Çelik ve Zinnur Gülşah Dinçer hakkında yargılama sırasında elde edilen tanık beyanlarından ibarettir.
Şehriban Coşkunfırat cinayeti Türkiye’de ilk satanizm cinayeti olması nedeniyle cinayetin ayrıntılarına geçmeden önce kısaca satanizmin ne olduğunu belirtelim. En kısa, basit ve anlaşılır bir şekilde tanımlamak gerekirse satanizm; şeytanın temel alınmasına dayalı bir felsefi ve ideolojik akımdır. Şehriban Coşkunfırat cinayeti de bu akımın etkisinden dolayı işlendiği bilinmektedir.
Her ne kadar cinayet 3 kişi tarafından işlenmiş olsa da; cinayetin başrollerinde Engin Arslan olduğu bilinmektedir. Bu nedende diğer cinayet zanlıları ile tanışmalarına değinmeden önce Engin Arslan hakkında kısaca bilgi verelim. Engin Arslan çocuk diyebileceğimiz bir yaşta yani 15 – 16 yaşlarında metafizik ve doğaüstü olaylara karşı aşırı bir ilgi içerisindeydi. 16 yaşlarının sonuna doğru ailesi ve arkadaşları ile pananormal olaylar hakkında sıklıkla konuşmaya başlamıştı. Bu durum aile tarafından kabullenmiş gibi görünse de daha çok ciddiye alınmamaktaydı. Ancak aynı durum Engin Arslan’ın arkadaş çevresi için geçerli değildi.
Metafizik ve panonormal olaylar hakkında konuşurken arkadaşları Engin’i dikkatle dinler ve görüşlerine de saygı duyarlardı. Bu saygı durumu metafizik varlıklarla özellikle şeytani ruhlarla iletişim halinde olduğunu iddia ettiği zamanlarda daha ağır basmaktaydı. İleride detaylarını da anlatacağımız gibi Engin Arslan olağanüstü bir ikna kabiliyetine sahip kişiliğe sahipti.
Engin Arslan’ın satanizm konusundaki düşünleri iyice derinleşmesinden sonra; Satanizm ayinleri yapmaya karar vermiş ve bu konuda kendisi ile birlikte hareket edecek kişilere gereksinim duymuştur. Bu gereksinim Şehriban Coşkunfırat cinayeti ile sonuçlanmıştır. O yıllarda Engin Arslan genellikle Taksim’de bulunan bir barda vakit geçirirdi. Zamanla burada diğer cinayet zanlısı Ömer Çelik ile tanıştı. Ömer Çelik o Engin Arslan ile ilk tanıştığı dönemlerde yeni askerden gelmiş, henüz iş hayatına atılamamış, çevresine tam olarak adapte olamamış ve kendisini boşlukta zanneden bir ruhsal durum içerisindeydi.
Ömer Çelik’in bu durumu Engin için oldukça cezp edici olması nedeniyle zamanla Ömer’e kendisinin efendisi olarak gördüğü cin veya şeytanlarla iletişim halinde olduğunu anlatmaya başladı. Engin Arslan’ın bu anlatımları ileride Türkiye’de ilk satanist cinayeti olan Şehriban Coşkunfırat cinayetine de sebep olacaktır.
Zamanla Engin Arslan ile Ömer Çelik arasında diyaloglar tamamen satanizm üzerine yapılmaya başladığı bir dönemde; Engin Arslan Ömer Çelik’e şeytanlarla nasıl iletişime geçtiğini anlattı. Beraber vakit geçirdiklerinde Engin sık sık anlamsız hareketler yaparak anlaşılmayan kelimeler ile konuşur, Ömer Çelik’in durumu sorması halinde şeytanlarla konuştuğunu söylerdir. Aslında Ömer Çelik, Enginden yaşça büyük olmasının verdiği olgunlukla ilk zamanlar Engin’e inanmamış ama daha öncede dediğimiz gibi Engin Arslan’ın olağanüstü ikna kabiliyetine teslim olmak zorunda kalmıştı.
Esasen Şehriban Coşkunfırat cinayeti de bu ikna kabiliyetinin bir sonucudur. Engin Arslan’ın zaman zaman başka boyutlara geçtiğini ve oralardan haberler getirdiğini söylemesi Ömer Çelik’i etkileyen en önemli unsur olduğunu söylemek mümkündür.
Yine Ömer ile Engin’in Taksimde söz konusu barda vakit geçirdikleri bir gün Engin ceketinin cebinden 5-6 fotoğraf çıkararak Ömer Çelik’e göstermiş ve bu fotoğrafların yapmış oldukları ayinlerde çekildiğini belirtmiştir. Daha sonra Ömer’in kendisine inanmadığını bildiğini ve bunu kendisine efendilerinin yani şeytanların ilettiğini söylemesi üzerine; Engin’in anlattıklarına inanmakta güçlük çeken Ömer daha da ikna olmuştur.
Bunun üzerine Engin Arslan, Ömer Çelik’e bunları kanıtlayabileceğini belirterek o dönemler baruthane olarak bilinen (Şehriban Coşkunfırat Cinayeti işlendiği yer) eski fabrikaya ertesi gelmesini söylemiş, ertesi gün söz konusu fabrikaya birlikte gittiklerinde karanlık odalardan geçerek salon diyebilecekleri bir oda da Engin yerden aldığı mumları yakarak odayı aydınlatmış, odanın aydınlanması ile Ömer daha önce kendisine gösterilen fotoğraflarda bulunan mekanda olduğunu anlaması uzun sürmemiştir.
Engin Arslan’ın kendisine çırak olarak kabul edilebilmesi ve efendilerine sadakatini ortaya koyması için soyunması gerektiğini Ömer’e belirtmiş, Ömer Çelik hiç tereddüt dahi etmeden Engin Arslan’ın dediklerini yerine getirmiştir.
Şehriban Coşkunfırat Cinayetinin işlenmiş olduğu odanın ortasında pentagram olarak tabir edilen yıldız şeklinin ortasında durdukları sırada Engin Arslan çantasından ölmüş bir kedi çıkartarak cebinden çıkartmış olduğu çakı ile kedinin kafasını gövdesinde ayırmış ve akan kanları da bir poşete doldurmuş. (Şehriban Coşkunfırat Cinayeti tanık beyanları)
Bu sırada Ömer’in tedirginliği artmış olsa da adeta yapacak başkaca bir şey bulamamıştır. Engin poşete doldurduğu kedi kanı Ömer’in göz altlarına kaşlarını ve göğsüne sürerek bir mum daha yakmış bu mumu Ömer’in eline vererek burada beklemesini söylemiş ve kendisi söz konusu fabrikadan dışarı çıkmıştır.
Bir süre bekledikten sonra mumun sönmesi üzerine Ömer fabrikanın dışına çıktığında Engin’in kapıda beklediğini görmüş, yanına yaklaştığında efendimiz seni bana çıkarak olarak kabul etti, aramıza hoş geldin demiştir. Bu ve benzeri ayinleri sık sık aynı mekanda belirli aralıklarla gerçekleştirmişlerdir. Bu mekan ayrıca Şehriban Coşkunfırat Cinayetine de ileride ev sahipliği yapacaktır.
Ömer Çelik ile Engin Arslan bir gün Ortaköy sahilinde dolaştıkları sırada bir bankta yalnız başına siyah kıyafetler içinde oturan bir kızı görmüşler Engin “işte aradığımız kişi” diyerek kızın yanına yaklaşmış Ömer’in duyamayacağı bir şekilde kızın kulağına bir şeyler fısıldamıştır. Elbette ki bu kişinin Şehriban Coşkunfırat Cinayetinin üçüncü zanlısı Zinnur Gülşah Dinçer olduğunu tahmin etmişinizdir.
Zinnur Gülşah Dinçer’in Ömer’den farklı olarak Engin ile benzer düşüncelerde olması nedeniyle bu üçlü kısa sürede kaynaşarak sık sık birlikte vakit geçirmeye başlamışlardır. Zinnur Gülşah Dinçer her ne kadar Engin Arslan ile benzerlik gösterse de Engin gibi söz konusu satanist ayinlerde bulunmamış sadece felsefi olarak satanizme inandığını belli etmiştir.
Engin’in daha önce Ömer’e anlatmış olduğu şeylerin bir çoğu buluşmalarında Zinnur Gülşah Dinçer’e anlatılmıştır. Ancak bu kez Engin’in işi daha kolay olmuştur. Çünkü yanında kendisi gibi aynı düşüncelere sahip Ömer bulunmaktaydı. Yine bu üçlü beraber oldukları zamanda Engin, Zinnur Gülşah Dinçer’e ayinlere katılmasını ve kendisinin de Ömer’in çırağı olmasını teklif etmiş ve ertesi saat 22:00 sularında ayinleri gerçekleştirdikleri fabrikada buluşmak üzere ayrılmışlardır.
Zinnur Gülşah Dinçer Engin Arslan’ın bu anlattıklarından oldukça etkilenmiştir ve heyecanla ertesi gün belirttikleri saatte fabrika önünde buluşmuşlardır. Karanlık odalardan geçerek yine daha önce sürekli ayinleri gerçekleştirmiş oldukları pentagram figürlü odaya geldiklerinde; Engin Arslan bu kez çantasından canlı bir kedi çıkartarak bu kez Ömer’e kafasını kesmesini söylemiş, Ömer Çelik daha önce benzer şekilde hareket etmediğinden zor da olsa Engin Arslan’ın ısrarları ile kedinin kafasını kopartmıştır.
Belki burada inanamayacaksınız ama o gece üçü de kediden akan kanları içmiştir. Daha sonra Engin Arslan Zinnur Gülşah Dinçer’e tamamen soyunmasını söylemiş, Zinnur Gülşah Dinçer hiçbir itirazda bulunmayarak biraz tedirgin ve korku içinde söyleneni yapmış ve pentagram yıldızının ortasına çıplak vaziyette yatmıştır. Daha sonra Engin Ömer’e Zinnur ile ilişkiye girmesi gerektiğini bunu efendilerin istediğini kısa bir süreliğine de olsa senin içinde efendilerinin olacağını söyleyerek fabrikadan dışarı çıkmıştır.
Zinnur Gülşah Dinçer her ne kadar satanizme yakın bir görüş olduğunu belirtmiş ise de o gece fabrikada oldukça korkmuş ve pentagram yıldızının ortasında yatarken bayılmıştır. Kalktığında hala etrafında mumların yandığını ve kıyafetlerin hemen yanında olduğunu görmüş, acele ile fabrikadan dışarı çıktığında Engin ile Ömer’in fabrikanın kapısında şarap içtiklerini görmüştür. Engin Arslan Zinnur Gülşah Dinçer’e dönerek;
“Aramıza hoş geldin efendimiz seni bize çırak olarak kabul etti demiştir.”
Böylelikle daha önce ikili olarak gerçekleştirilen ayinler bu kez Engin, Ömer ve Zinnur Gülşah Dinçer ile birlikte üç kişi olarak gerçekleştirilmeye başlanmıştır.
Şehriban Engin, Ömer ve Zinnur’un aksine mütevazi bir hayatı olup 8 kardeşten 6.sı konumundaydı. Aile geçimine katkıda bulunmak amacı ile piazzacıda çalışır boş zamanlarında ise Rock müzik sevdiği için rock barlara takılırdı. Cinayet zanlıları Engin, Ömer ve Zinnur’un tanışmaları da daha çok Şehriban’ın rock müzik sevgisine bağlanmaktadır. Çünkü Şehriban’ın bu kişilerle tanışması daha önce belirttiğimiz bu barda gerçekleşmiştir.
Her ne kadar kanıtlanmış bir gerçekliği yok ise de; o dönemler Rock müzik dinleyenlerin satanizm inancına mensup olduğu düşünülürdü. Ancak Şehriban’ın satanizm ile bir ilgisi bulunmamaktaydı. Daha sonra dinlenen tanık beyanlarında Şehriban’ın ateizme yakın olduğu kanaatine varılmıştır. Bilindiği üzere satanizm şeytani varlıkları kabul ederek onların buyrukları altında olduğunu düşünen kişilerden olduğunu kabul edersek, ateizm tüm bu varlıkları kökten reddetmesi nedeniyle tamamen zıt görüşler olduğunu söylemek mümkündür.
Şehriban her içine kapanık birisi olmasa da ailesinden başka özellikle ablalarından başka pek arkadaşı yoktu. Bu barda tanışmaları Şehriban’ı yeni arkadaş bulması nedeniyle çok mutlu ediyordu. Engin zaman zaman satanizm hakkında konuşmaya başlasa da Şehriban kısa yoldan bunları reddediyordu ve konu kapanıyordu. İlerleyen günlerde Engin ile Şehriban arasında duygusal bir bağ olduğunu düşünen Ömer ve Zinnur git gide Şehriban’a karşı bir kin beslemeye başlamışlardır. Zinnur; Engin’e olan duygusal hislerinden dolayı sürekli Şehriban’ı kıskanmış Ömer ise kendilerine Şehriban nedeniyle yeteri kadar vakit ayırmadığını düşünerek bir kıskançlık içine girmişlerdir.
1999 yılında meydana gelen depremin artçıları hala devam ederken bir gün yine Ortaköy sahilinde Engin, Ömer, Zinnur ve Şehriban beraber iken; Engin’in yine büyük bir deprem olacağını söylemesi üzerine ormanlık bir alana gitmişler ve burada alkol alarak eğlenmeye başlamışlardır. Bu sırada 5,5 şiddetinde meydana gelen deprem Şehriban’ı çok şaşırtmıştır.
Eğlendikleri sırada Ömer ve Zinnur sık sık Engin’in kulağına eğilerek efendimiz kurban istiyor demişlerdir. Bu ve benzeri şeyleri birkaç kez daha Engin’in kulağına fısıldadıktan sonra; Zinnur Engin’e efendimiz Şehriban’ı kurban olarak seçti demiştir. Bir daha deprem yaşanmaması için efendimiz Şehriban’ı kurban olarak istiyor demesi üzerine Engin Şehriban’ın üzerine saldırarak onu boğma amacı ile hareket ederek Ömer şehriban’ı tekmeleye başlamış, Zinnur ise çakı ile Şehriban’ı bıçaklamıştır.
Daha sonra yapılan otopsilerde Şehriban’ın tam olarak 32 yerinden bıçaklandığı tespit edilmiştir. Ayrıca yapılan otopside Şehriban’ın ölümünün gerçekleşmesinden sonra tecavüze uğradı ve bunu yapanın Engin olduğunun tespit edildiği belirtilmiştir.
O gece Şehriban’ın eve dönmemesi üzerine ailesi polise kayıp ihbarında bulunmuş, günlerce Şehriban aranmış ancak bulunamamıştı. Aradan bir hafta geçtikten sonra Şehriban’ın cesedi Ortaköy’de bir mezarlıkta yarı gömülmüş halde bulunmuştur. Yapılan ilk incelemede cinayetin vahşice işlendiği anlaşılmış olmasına rağmen henüz satanist cinayetleri ile tanışık olmayan ülkemizde Şehriban Coşkunfırat cinayetinin bir satanizm cinayetine kurban gittiği yapılan yargılama aşamasında anlaşılmıştır.
Şehriban Coşkundeniz’in ölümü ile ilgili Cinayet Büro Amirleri sıkı bir takip yapmış ve söz konusu barda yaptıkları araştırmada Şehriban’ın sık sık Engin, Ömer ve Zinnur ile vakit geçirdiği tespit edilmiştir. Aynı gün her üç kişi İstanbul da değişik yerlerde göz altına alınmıştır.
Engin, Ömer ve Zinnur yapılan yargılamada her duruşmada cinayeti efendilerinin emri ile işlediklerini belirterek satanizmi savunmaya devam etmiş olmalarına karşın yapılan psikolojik muayenelerinde kişilerin suçtan kurtulma yönelik bu şekilde davrandıkları kanaatine varılarak Engin, Ömer ve Zinnur’a ayrı ayrı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmiştir. Ancak yasalarımızda bulunan eksikliklerden dolayı bu kişiler yaklaşık 15-16 yıl cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edilmişlerdir.
Zinnur Gülşah Dinçer’in; Şehriban Coşkunfırat Cinayeti hakkında açılan tazminat davalarını kaybetmesi ve söz konusu tazminatları ödememek için İşviçre’ye kaçtığı ve incelenen sosyal medya hesaplarından hala burada satanist ayinlerini yapmaya devam ettiği tespit edilmiştir. Umarız buralarda da başkaca bir Şehriban Coşkunfırat cinayeti vakası yaşanmamıştır.
Diğer hükümlüler Engin ve Ömer hakkında her ne kadar yoğun bir araştırma yapmış olsak da tahliye oldukları 2015 yılından beri izlerine rastlanmamıştır.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)